KIZIMA MASALLAR

KIZIMA MASALLAR
KIZIM VE MASALLAR

YAŞAMA DAİR

YAŞAMA DAİR
DÜNE,BUGÜNE VE YARINA DAİR

EL EMEĞİ

EL EMEĞİ
PEÇETE HALKALARI,OYUNCAK,YASTIK

MİMLER VE DİĞERLERİ

MİMLER  VE DİĞERLERİ
BLOGLAR ARASI İLİŞKİLER

MİMLER VE ÖDÜLLER..

12/08/2010

İhmal ettim dostlardan gelen mimler vardı onları yanıtlayamadım.
Önce sevgili Mutfakta1inci Özgen'ciğimin.

1. En sevdiğiniz kelime:

kızımın dudaklarından dökülen "annem"
2.En nefret ettiğiniz kelime: Boşver
3. Ne sizi heyacanlandırır?: Yeni başlangıçlar
4. Heyacanınızı ne söndürür?: Yavaşlık

5. En sevdiğiniz ses: Denizin sesi,kızımın sesi, bebek gülüşü

6. En nefret ettiğiniz ses: yüksek tonda sesler

7.Hangi mesleği yapmak istemezsiniz? : Yapmadığım tüm meslekleri

8. Hangi doğal yeteneğe sahip olmak istersiniz? :Müzik aleti çalma 
9. Kendiniz olmasaydınız kim olmak isterdiniz? : Kendim olamayacaksam eğer madem bende cadı olayım

10. Nerede yaşamak isterdiniz?: Şimdilik istediğim yerdeyim

11.En önemli kusurunuz nedir? : Kızınca bırakmam

12. Size en fazla keyif veren kötü huyunuz nedir?: Tatlılar, onları yemek...
13. Kahramanınız kim? : Atatürk

14. En çok kullandığınız kötü kelime: Kahretsin
15. Şu anki ruh haliniz: keyifli

16. Hayat felsefenizi hangi slogan özetler?: Hayatta savaşmak zorundasın tüm engellerle

17. Mutluluk rüyanız nedir? : Kendi işim olması , tanınmış bir pastacı olmak ve tabii para kazanmak
18. Sizce mutsuzluğun tanımı?: umudun ve güvenin tükenişi..

19. Nasıl ölmek isterdiniz? : Zamanı gelince, ben gidiyorum ahali diyerek .

20. Öldüğünüz zaman cennete giderseniz Allah'ın size ne söylemesini istersiniz?: Söze gerek olmaz o an..

bu mimi tüm Blogerlara gönderiyorum.
Sevgili BenimDenizim Gülcan beni " Lovely Blog Avard " ödülüne layık görmüş.Beni layık gördüğü için sevgili Gülcan'a teşekür ederim.bu ödülüde tüm bloger arkadaşlarıma armağan ediyorum.
sevgiler

BLOGGER TEKRAR SORUNLA KARŞIMIZDA

12/03/2010

Bloguma girilemiyor, yaklaşık 2 hafta olacak ..
Google yaz et sonuç sıfır.
Şimdilik http://www.ktunnel.com/ dan girilebiliyor.
Olmadı blogspota döneceğim ama o zamanda şuanda var olan yorumlarım uçuyor.
Bilmiyorum, bakalım düzelmezse pazartesi dönüyorum blogspota..

ÇİNDEN İTHAL AKIL GELECEK AZ KALDI !!

10/21/2010

Ah şu zeki çözümler !!

Tarımı baltalayan kararlar bizi tohumsuz bıraktı, toprak verimsizleşti, doğal olarak üretim düştü fiyatlar biraz da sevgili devlet büyüklerimizin yavrularının kurduğu firmaların gelecek yıllardaki anlaşmalarına zemin olması açısından fırladı.

Domates bu sene aşırı sıcak nedeniyle kavruldu, salça yapılamadı, kışlık domates hazırlanamadı doğal olarak fiyatlar iyice tırmandı salça da rekor fiyata ulaştı.

Ne yapacak sizce Tarım ve Köy İşleri Bakanlığı? Çin'den salça alacak! Neden? Talep var mış !!
İçeriği denetlenecek mi?
Tabii ki denetlenecek. Allah aşkına göz ve dokunma ile kontrol edebilen SÜPER güçlere sahip özel memurları var bakanlığın onlar bir bakıyorlar anlıyorlar içinde olanları..

" Hımm özel ışınlama göz bakışımla salçanın süper olduğuna kanaat getirdim efendim"
"Aferin evladım"

....

Tarım ve Köyişleri bakanlığımız evlere şenlik Allah onlardan razı olsun . Çeşit çeşit icat çıkarıp bizi de sağlığımızıda dalgaya alıyorlar. Bize de gülmek kalıyor..
Et ithal ettiler hemde nereden?
Deli dana hastalığının göbeğinden !!
Neden ?
Zavallıların etleri satılmıyor, fakirler Allah rızası için.
Denetim yapıldı mı?
Gümrükte bakarak dokunarak yine SÜPER güçleri olan memurlar inceledi.
Ee satışa çıkınca ne oldu?
Aaa hastalıklı etmiş.
Allah aşkına bırakın bize birşey olmaz ölen ölür kalan sağlarla idare ederiz.

......

Süt üreticisini baltalamak için süt tozu aldılar yurtdışından,
İçinde melamin çıktı.
Şimdi süt ithal edecekler,
İçinden fare ilacı çıkarsa şaşmam.
Yine elle koklayarak, bkarak kontrol eder sürerler piyasaya..

.....

Neden???
Neden Çin bile melamin çıkan ABD süt tozunu kapı dışarı ederken biz hala çocuklarımıza içiriyoruz?
Neden hasta olduğunu bile bile devletimiz o etleri vatandaşına yediriyor?
Neden ne üdüğü belirsiz süt piyasaya dağıtılıyor?

Neden?
Neden üreticimiz desteklenmiyor?
Neden ithal edilen ürünler incelenmiyor?

...

İthal eden firmalar kimin?
Aracı firmalar kimin?
Para kimlerin kasasına gidiyor??

Ve biz ,biz vatandaşlar neden kuzu gibi hala yiyor ve içiyoruz?

...

Yanıtı basit;
Biz türküz ( yazarken tedirgin oldum, Türk deyince bölücülük yapıyor oldum mu acaba?)
düzelteyim biz anadolu halkıyız.
Fark etmez kökenimiz hepimiz azıcık koyunuz.
Güruhuz, köleyiz, boyun eğeriz, sürüyüz, güdülmeyi severiz.
kısacası  bize birşey olmaz.
Zaten öleceğiz bırakın melaminden olsun en azından bir büyüğümüzün sülalesi kurtulsun.
Zaten öleceğiz bırakın etteki hastalıktan olsun başka bir büyük adamın yavrusu kazansın.
Zaten öleceğiz bırakın sütten olsun daha nice iktidar sahipleri nasiplensin.

Bakanlığımıza ve süper gücü olan memurlarımıza teşekkür ederim.
İnşallah Çin işi kadın erkek ve çocuk ithal ederde bu memleketi bizim gibi aman boşver halkındanda  kurtarırlar.
Gerçi ona daha var, daha hazır ekmek,su,hava,meyve posası,zeytin,ağaç,çiçek,toprak akıl falan ithal edecekler.
Çocuklarımıza artık masal gibi gelecek dalında domates, inekten alınan süt.

Ama hepimiz sayesinde hepimize de büyük bir teşekkür !!!

İTHAL SÜTE HAYIR !!!

10/17/2010

Artık sütü ble ithal eden bir ülke oluyoruz. Kutlarım sevgili devlet büyüklerimi, bereketli toprakalrı ancak böyle bereketsizi şe yaramaz hale getirebilirlerdi.
İçinde ne oldu belli olmayan, denetimsiz, yada sözde denetimli bu sütleri protesto ediyorum.
Almayacağım, çocuğuma içirmeyeceğim !


15.10.2010, Dünya


Ali Ekber YILDIRIM / TARIM DÜNYASINDAN






Birkaç gündür okurlar soruyor; "Ali bey, süt ithal edilecekmiş doğru


mu?"






'Doğru' yanıtını alınca tepkileri çok farklı oluyor.






Soruyu soran çiğ süt üreticisi ise; "desenize battık, hepten yok


olduk" diyor.






Süt hayvancılığına yeni yatırım yapmış veya yapmayı düşünen


girişimciyse; "o zaman bize niye sıfır faizli kredi verip yatırım


yaptırıyorlar" diye söyleniyor.






Bazı okurlar ise öfkesini bizden çıkarıyor. Sanki ithalat kararını biz


vermişiz gibi, kızgın ifadelerle ağzına geleni söyleyip telefonu


kapatıyor.






Hiç kimse çiğ süt ithal edileceğine inanmak istemiyor.






Fakat ortada da ithalatı öngören Bakanlar Kurulu Kararı var.






Resmi Gazete'nin 6 Ekim 2010 tarihli sayısında yayınlanan "Bazı Tarım


Ürünleri İthalatında Tarife Kontenjanı Uygulanması Hakkında Karar"a


göre, 31 Aralık 2010'a kadar 2 bin 500 ton süt ve krema, 2 bin ton


tereyağı gümrüksüz ithal edilmesi öngörülüyor. Aynı kararla 9 bin ton


soya yağı, 9 bin ton ayçiçeği tohumu, aspir veya pamuk tohumu yağları,


ve daha bir çok bitkisel yağın sıfır gümrükle ithalatına da izin


veriliyor.






Bu ürünler yıllardır büyük oranda ithal edildiği için kimseyi


şaşırtmıyor.






Dikkat çekici ve ibret verici olan süt ithalatına izin verilmesidir.


Bildiğimiz kadarıyla Türkiye ilk kez süt ithalatına izin veriyor.






Tarım ve Köyişleri Bakanlığı Koruma Kontrol Genel Müdürü Muzaffer


Aydemir, HaberTürk Gazetesi'ne yaptığı açıklamada," Açılan ithalat


kotası süt ve karşılığı süt tozu içindir. Bu konuyla ilgili bilgiye


sahip olan Dış Ticaret Müsteşarlığı'dır. Ama gelecek olan sütün


sağlığı ile ilgili kimsenin şüphesi olmasın. Biz örneklerini alıp


gereğini yaparız."






Koruma Kontrol Genel Müdürü Muzaffer Aydemir, ithalatın yapılacağını


doğruluyor. Hatta ithal edilecek sütün sağlığı konusunda şüphe


duyulmamasını çünkü kendilerinin gerekli denetimleri yapacaklarını


söylüyor.






Yakın zamanda bakanlığın nasıl denetim yaptığını herkes gördü. 2009


denetimleri açıklanırken önce bebek mamalarında ağır metal kurşun


tespit edildiği açıklandı. Sonra yanlış bir anlama olduğu bebek


mamalarında ağır metal olmadığı duyuruldu. Denetim konusunda


bakanlığın güvenilirliği ne yazık ki zayıf.






İthalata gelince, denilebilir ki, yılda 11-12 milyon ton çiğ süt


üreten Türkiye'ye 2 bin 500 ton süt ithal edilse ne olur, edilmese ne


olur?






Unutulmamalı ki, ithalatla ilgili kararlar hep böyle küçük ve sembolik


miktarlar ile başlar. Deyim yerindeyse önce küçücük bir delik açılır.


Sonra delik büyütülür ve kapılar sonuna kadar açılır.






Canlı hayvan ithalatı da böyle başlamadı mı?






İlk ihale sadece 4 bin 25 tonluk canlı hayvan ithalatını kapsıyordu.


Sonra peş peşe ihaleler yapıldı. Et ve Balık Kurumu sıfır gümrükle


ithalata başladı. Sonra ithalat ihalesi 50 bin tona kadar çıktı.


Bakanlar Kurulu, 100 bin ton canlı hayvan ithalatının sıfır gümrükle


yapılması yönünde karar aldı. Toplamda ithalat izni kısa zamanda 120


bin tonu aştı. Daha da devam ediyor.






Yetmedi, besilik hayvan ithalatına kapı açıldı. O da yetmedi, özel


sektöre ithalat yetkisi verildi. Gümrük vergisi canlı hayvan


ithalatında önce yüzde 135'ten yüzde 40'a sonra yüzde 30'a düşürüldü.


Bu da yetmedi yıllar sonra karkas et ithalatına izin verildi. Özel


sektörün ithalat yapması için gümrük vergileri düşürüldü. Yaklaşan


kurban bayramı öncesinde kurbanlıkların da ithal edilmesine karar


verildi.






Önemsizmiş gibi görünen 4 bin 25 tonluk ithalatla açılan kapı sonuna


kadar açılmış oldu.






Bütün bu kararlar alınırken bu işin sonunun çiğ süt ithalatına


varacağını defalarca yazdık, televizyon programlarında dile getirdik.


Kimse inanmadı. İnanmak istemedi. Fakat sonunda korkulan oldu ve 2 bin


500 ton sütün ithalatına izin çıktı. Bunun devamı mutlaka gelecektir.






Damızlık inek, kasaplık sığır, besi hayvanı, kuzu, koyun, kurbanlık


büyük ve küçükbaş hayvan, karkas et ve en nihayetinde çiğ süt ve


tereyağı ithal ediliyorsa, hükümetin hayvancılık politikası resmen


iflas etmiştir. Bunun birinci derecede sorumlusu bu politikanın


yürütücüsü olan Hükümet ve Tarım ve Köyişleri Bakanı ve


bürokratlarıdır. Atılan her adım, verilen her kuruş destek ithalata


gidiyor. Bu tabloyu değerlendirenler haklı olarak soruyor, Tarım


Bakanı istifa etmek için daha neyi bekliyor?






Çiğ süt konusunda sorun sadece ithalat kararının alınması değil. En az


ithalat kadar tehlikeli bir süreç yaşanıyor. Son dönemde yem fiyatının


yüzde 15-20 oranında artması ile yem ile süt fiyatı başa baş noktaya


geldi. Üretici bir litre süt satarak ancak bir kilo yem alabiliyor.


Böyle dönemlerde üretici süt hayvanını kesime götürüyor. 2007-2008'de


de böyle olmuştu. Yaklaşık 1 milyon süt hayvanı kesime gitti. Bugün


yaşanan krizin temelinde o dönemde süt hayvanlarının kesime


gitmesidir. Önlem alınmazsa bir kez daha süt hayvanları kesime


gidecek. Et üretimi geçici bir dönem artacak. İthalatla düşürülemeyen


et fiyatı belli bir süre düşecek. Fakat, daha sonra bugünden daha


büyük bir et krizi yaşanır. İthal ete muhtaç olan Türkiye, ithal süte


de muhtaç olur.






Yem firmalarının yöneticileri, hammaddeleri büyük oranda ithal


ettiklerini fiyat artışının bundan kaynaklandığını söylüyor. Fakat,


ithalat yapmayan yem üreticileri de yaşanan kriz ortamından


yararlanarak fiyat yükseltiyor.






Özetle, süt üreticisi korku ve endişe içinde. Çiğ süt ithalatına izin


verilmesi ve yem fiyatındaki artış üretimi ve üreticiyi tehdit ediyor.


Türkiye yeni ve daha büyük bir et krizine sürükleniyor.





SOFT FOOD İSTANBUL KONVIVIYUMU; YAĞ,SÜT,YOĞURT

10/11/2010

Lütfen kendiniz ve aileniz için bir iyilik yapın ve araştırın.
Neyi mi?
Yedirdiklerinizi, yediklerinizi, kulandığınız kremleri,makyaj malzemelerini kısacası para verip aldığınız ama sizi zehirleyen sevdiklerinizi zehirleyen herşeyi.

Ben yapı gereği bazı konularda zaten takıntılıyımdır.
Öyle televizyonda söylendi, gazetede okundu,ünlü doktor dedi diye hayatıma hemen birşeyi geçirmem.
İnsanların hata yapableceklerini, bilinen gerçeklerin değişebileceğini, sermayenin parayla herkesi satın alabileceğini düşünürüm.

O yüzden kim ne derse desin margarini evimin kapısından sokmam.
Madradan halis tereyağımı alırım paramı o üreticiye veririm hel olsun hoş olsun.
Margarin sonuçta sonradan üretilmiş sentetik birşey, doğal değil.
Doğal olan tereyağına damarlarınızı tıkar yemeyin diyenlere soruyorum;
Doğal olmayan yani doğada olmayan birşey nasıl tıkamıyor damarlarımı?
Üzgünüm vücuduma ve sevdiklerimin vücuduna bunları bilerek sokamam!

Zeytin yağını da üreticiden alırım param ona gitsin, o kazansın.
Bakmayın siz medyaya inanın çok temiz, dürüst üreticiler var.
Hem tadıp alıyorsunuz.
Ayrıc zeytinyağı alırken aldıktan sonra saklama yöntemini de bilmek lazım.
Mesela ben asla pazarda orada burada plastik şişede satılan güneşin altında kalmış yağı almam.
Plastikte olması bile yeter almama..
Zeytiyağ özeldir, yapısı narindir.
Güneşte durmaya gelez, plastikte ağzı açık kapta durmaz.
En güzeli cam kavanoz şişelerde ağzı sıkı sıkı kapalı ve gölgede beklemeli ki acımasın.
Tenekede olsa bile açınca hemen cam şişeye alın.

Yağsız süt, yoğurt kullanamam diyet ürünlere inanılmaz gıcığım.
İşlem görmüş olması beni hep rahatsız eder.
Son dönemde süt üzerine oynanan oyunları okudukça, medyanın doktorların son hızla "kötü, kaka" dedikleri çiğ sütü aldığıma bir kez daha sevindim.
Kaynamaya başlayınca sütü 20 dk kadar kaynatıyorum.Sonra yoğurdumu yapıyrum inanın piyasada yediklerimiz yoğurtlar yoğurt değil.
Çok kolay yapması..
Üşenmeyin çocuklarınıza siz çiğ sütten tazecik yoğurt yapın.

Sizleri Soft Food İstanbul 'a / Fikir sahibi damaklara yönlendiriyorum. Lütfen üye olun , inanılmaz bilgilendim ben kısa sürede.
Keşke İstanbul da olsaydım dedim defalarca..O etkinliklere ve dayanışmaya fiziken de katılmayı arzu ederdim.

Benim yazdıklarım hiçbirşey, sadece şahsi tavrım ama bu konviviyumda bu konularda uzmanlar, üreticiler konuşmakta.

Sevgiler..

ERKEK EGEMEN ZİHNİYETTE ....

8/23/2010

Toplumumuzda çocuk ve kadın istismarı bu kadar yaygın, tecavüz bu kadar kanıksanmışken bizlerin durup düşünmesi gerek.
Herşeyin aleni, sapkınlığın gizlice yaşandığı bir yerdeyiz.
Maalesef aile kutsallık koruma vb bunlar masal.
Bakın geçmişimize 10 yaşındaki kızlar 40 yaşındaki adamlara en fazla bir inek karşılığında satılmıştır.
Bu denli çocuğun ve kadının söz hakkı olmadığı döverek istemediği adamlarla dedelerle evlendirildiği bir toplumda tecavüzde doğal sayılıyor.

Küçük bedenler sapık ve sapkın ama ve hatta toplumda saygıyla adından söz ettiren adam kılıklı tiplerin koynuna sokulur..
Burada önemsiz ayrıntı çocuğun yaşadığı travmadır.
Burada önemsiz ayrıntı o bireyin sönen hayatıdır.
Önemli olan ise sapık bir tatmini yaşayan ve bunu toplumda hoş gösteren adamın hisleridir.
Genel geçer bir durum olarak kanıksamışız çocuk+erişkin evliliklerini..
Utancımızdan buna kızların daha erken erişkin olduklarını söylemişiz.
Erkeğin yaşının büyük olmasının daha iyi olduğunu tekrarlamışız.
Analarımızda böyle evlendi diye doğalmış gibi göstermeye çalışmışız..
Olmadı kuyruk salladı erkektir yapmış deriz
Bu ise erkek olmanın verdiği rahatlık,
Erkeğim hayvanım hayvani dürtülerle yaşarım ,
Beynimde cücük gibidir , aslında kafatasım göstermelik asıl altta sallanan minik et parçasında beyin nöronlarım maalesef o da küçüklüğünden sadece bir iki nöronu sığdırabilmişim demeye gelir ki
Erkeklerimizi alçaltmanın bir başka yoludur.
Ama siz hala erkeklerle ilgili onlar çocuktur diyorsanız
Oldu ,gelin  erkeklerin 115 yaşında aslında erişkin olacağını, o yaşa kadar da yaşayamadıklarından yaptıklarından mesul tutulamayacaklarını yasaya geçirelim olay bitsin.
Ama bu durumda iş hayatında da yetişkin ve davranışlarından mesul olmayan bu cinsin olmaması gerek ve tabii mecliste de !??

Adına ne derseniz deyin, nasıl göstermek isterseniz isteyin, kuruk sallamıştır, tahrik etmiştir, zırttı pırttır fark etmez.
Taciz ve tecavüz yapanın suçudur!
Çocuklarımızı korumak ise sadece bizim görevimizdir.

Sonuçta çarpıklık çarpıklıktır.
Buna karşı savaşmak bireyin sorumluluğudur.

Bir anne ve kadın olarak, önce cocuk istismarı yapan sapık hayvanların yaşamalarına karşıyım.
İdamın bu sapıklar için kesinlikle uygulanması gerektiğine inancım sonsuz.


sağlıklı bireylerin yaşadığı bir toplum için...

ÇANAKKALE İÇİNDE VURDULAR BENİ , ÖLMEDEN MEZARA KOYDULAR BENİ GENÇLİĞİM EYVAH !!!!

8/13/2010

Bazı zamanlar insana nerden geldiği bilinmez bir hüzün sarar beni.
Bir gözyaşı gelir yuvalanır, bıraksam düşecek.Ama izin vermem ,yutkunurum..

Böyle zamanlar önce bir türkü ile çat kapı gelir,
O türkü o insanı getirir..
O insan anıları, acıları, kayıpları,özlemleri..

O benden 2 yaş küçüktü.
Ailemize katıldığında yengemi de kabullenme zamanımdı.
Daha 4 yaşındaydım ama hatırlıyordum onun annesinin memesini açlıkla çekiştirmesini ,
Ve bir gün bende olmayan mememi ona uzatmış ama alamamasını anlayamamıştım.
Annemlerin gülüşmeleri ile son bulmuştu bu meraklı girişimim.
Onun siyah kuzguni saçları beyaz teninde ışıldar, gözleri kocaman kara bir zeytin gibi size dikilirdi..
Çoğu zaman Adana'da anneannesiyle olurdu o yüzden fazla oyun anımız olmadı.
Okul çağımız gelmişti.
Biz okulluyduk zaten, o yeni başlamıştı ama bir öğrenme güçlüğü vardı.
Kekelerdi, yavaş konuşurdu ama bunun dışında normaldi..
Bu bile büyüktü aile için sorundu, onu doktor doktor gezdirdiler.
Önce Hacettepe'de sonra İstanbul'da tedavilere soktular.
İstanbul'a yürüyerek gitti, aylar sonra sandalyede döndü.
Birde teşhis koymuşlardı; Parkinson, çocuklarda binde bir görülen cinsten.
Her gün özel ilaçlar alıyor bu ilaçlar doktorla sıkı iletişimde arada dozları ayarlanarak değiştiriliyordu.
Yıllar geçtikçe o kalkamaz oldu, ilaçlar kaslarını eritti,
Dişleri döküldü,
Bel kemiği kaydı,
İç organları küçüldü,
Akşamları şiddetli ağrılar yaşamaya başladı
Ancak verdikleri özel ilaçlar geçirebiliyordu bu ağrılarını.
Konuşması dişleri döküldüğünden bozuldu,
Oturmaktan ve yatmaktan o ince et dokusunda yaralar oldu, bunlar acısına acı kattı.
Ve artık 15 yaşındaydı..
Tekrar bir umut Parkinsona çare bulan bir doktora zar zor randevu alıp götürdüer.
Döndüklerinde hayalkırıklığı ailemizi sarmıştı.
O parkinson değilmiş. Basit bir çocuk hastalığı geçirmiş ancak İstanbul Tıp Fakültesinde bile bile ona deney kobayı yapmak için doğru ilacı vermeyip parkinson ilaçlarını denemişler üzerinde.
Amaç ilerde parkinsonlulara umut olacak ilacı keşfetmek.
Gencecik bir çocuk bunun için ölürmüş kime ne?
Ancak yıllardır aldığı bu ilaçlar kas, kemik ve iç organlarını tamamen bitirmiş..En fazla 2 yıl dedi doktor.
2 yıl sonra ölecek..
Tam 10 yıl yaşadı, inatla, gözyaşı ve umutla..

Arada ölümün ayak sesleri ağrılarına katılınca isyan ederdi,
"Çanakkale içinde vurdular beni,
Ölmeden mezara koydular beni ,
Gençliğim eyvah!"
der ağlar, intizar ederdi Allaha..
"Neden ben? ben daha gencim ben ölmemeliyim, babannem yaşlı o ölsün Allahım ne olur" der ağlardı..
Biz de ağlardık, kaçıp başka odalara..
Sonra kırgınca yanına gider "aa yeter Dido, sen iyileşeceksin "derdim.
Hala çok güzel olan o zeytin siyahı gözlerini diker "evet" derdi,
Başlardı oyunumuz hemen yaşlı gözlerinde kıvılcımla.
"Ben iyileşince abla dansöz olacağım, bir sürü sevgilim olacak" derdi muzipçe gülerek
"nee sen bizim namusumuzu iki paralık edemezsin seni vurur amcam "der kızardım..
"Sen o..pu mu olacaksın küçük hanım dur bakalım?"derdim
Gülerdi ağız dolusu "evet, evet, iyileşeyim gör bak bende gezeceğim senin gibi, arkadaşlarım da olacak, sevgilimde " derdi..

İyileşmek için azmederdi, ellerinin titremediğni o sandalyeden kalkabileceğini  hayal ede ede 25 yaşına kadar direndi..

Bir Haziran akşamı ciğerleri iflas etti, kalbi durdu.
Sabah onu soğumuş buldu anası..
Küçücük vücuda, tertemiz bir kalbe sahipti..
Gerçekten bir melekti çünkü hiç yaşamamıştı..
Sadece sağlıklı olmaktı dileği ama doktor amcaları onu ve ailesini arkadan bıçaklamıştı..onun ölmesine karar vermişlerdi..

O bir gece bir dakikada ruhunu verdi,
Acıları bitti
Utancı bizde kaldı yaşadığı haksızlığın.
Ve benim o gece çocukluğum bitti..
Didemle birlikte anılarım öldü.

Ne zaman hayattan bıksam Dido gelir aklıma,
Onca acısına, yaşadıklarına rağmen inatla yaşayacağım diye bağırdığı anlar gelir aklım
UTANIRIM !

Umutla tutunuşu, ağlarken gülüp, hayata tutunuşu gelir
UTANIRIM !

Didom, bu mübarek günlerde, babacığın sevgili amcamın ölüm yıldönümüne sayılı gün kalmışken bir türkü ile çaldın yine usumu..

Allahtan gani gani rahmet diliyorum sana meleğim.
Güzel uyu babanla ebedi istirahatinde..

Seni seven ablan.

HATA BENDE

7/22/2010

Zaman ...
Azgın bir nehir sessiz bir dere gibi taşlarımı, çakıllarımı, ağaç köklerimi yalaya yalaya, savura savura geçiyorsun.
Bakıyorum ve göremiyorum,
Sen yavaş yavaş benden aldıklarınla nerede ne kuruyorsun?

Geçmiş...
Tatlı tebessümle en acı anları anarken
İşte o an, zaman tatlı bir esinti gibi geliyor.
Esmişim, yağmışım, gülmüşüm ağlamışım..
Bir ömre kaç aşk sığdırmışım?
Ana kucağında baba evinde ne çok şımarmışım..

Şimdi...
O sözü veripte ne zaman unutmuşum?
Hani anı yaşayacaktın Zehra?
Hani yaşamın tadına lezzetine ve zevkine varacaktın?
Hani az uyuyup çok gezecek görecektin ?
Söz vermiştim..
Hayatta ahtapot gibi değil taze bir bahar dalı gibi kalacaktım...
Sığmıyorum kabıma
Sığamıyorum hiç bir yere..
İçimde kurtlar uluyor,
Bıraksam aya methiye düzecekler ama son gücümle sesleri susturuyorum.


Sonrası..
Şimdide gizli ya
Elim varmıyor şimdiye..

Neşeti koymuşum ..
Gözlerim doluyor,
En azından müzikte buluyorum keyfimi..
Melankolik bir dönem işte,
Sıcaklar , arzular , özlemler , kırgınlıklar ve iç hesaplaşmalar..
Hesap vermekten kendime hayatı unutuyorum.

Sonuç...
Hata bende
Evde 3 günden fazla oturmak bana hiç bir zaman iyi gelmedi, şimdi neden gelsin?

SIKINTILI YAZILAR SERİSİ I

7/20/2010

Yazı yazmak istesem de zorlanıyorum,
Kalem ve kağıtla ödeştim klavyeyle daha çözemedik sorunumuzu.
Baktım sevgili Asortik yazısında derdime tercüman olmuş.
Ne kadar benim bu yazılar ve düşünceler diyorum geri dönüp okuduğumda..
Sonra aklıma geliyor, paylaştığım her şey artık benden çıkmıştır,
Benden bir parçadır ama artık benim değildir, sahibi olamam, dönüşecek ve değişecek anlamı..

Her zihinde başka bir anlam ve başka bir kapıya vuracak yolunu..
Her bilinçte bambaşka bir renge bürünecek.

Düşünüyorum... bu sıralar yaptığım tek şey.
Yok hayır memnunum..
Bazen düşünmeden geçiyor günlerim, oysa kafa yormak lazım hayata..

İnsanları ve davranışlarını bir adım geri gidip incelemekten hoşlansam da
O kadar kolay incinmesem de
Kendimi başkalarından daha fazla eleştirip, yersem de
Hayatı hayat olarak alıp öyle yaşamaya çalışsam da
İçimdeki öfkeye dur diyemiyorum..

Beylik laflarla kafamı ütülemekten kaçınıyorum, bazen kolaya kaçıyorum biliyorum.
Zor olana düşkünüm..
Bu yüzden tökezliyorum,

Öfkeleniyorum berelendikçe..
Hiçlikten doğup büyüyor hıncım.

Bu sıralar sıkıntılı ruhum..
Yazılar üstüme üstüme geliyor.
Derdim kendimle..

Ah Fethiye ne denli sıcaksın, ruhum gibi nemli yapış yapış bir anda serin rüzgarında ferahlatırken diğer yanda yakıyorsun !

Ah.. farkındayım amacın beni eritmek, bir kalıpta kendince şekillendirmek ama ben şekle gelemem.
Ah Fethiye ne sıcaksın, ne yapış yapış havan !
Bir alışınca dinginliğine tembellikle sarıp sarmalayan.
Farkındayım beni alıştırıyorsun ama ben alışmaktan hiç hoşlanmam.
Uykuda bile inat açarım gözümü,
Rüyamı izlerim dışardan sırf o güzel rüyaya bile alışmamak için.

Bu yüzden huzursuz kalbim.
Hep dürtmekten yorgun..
Fethiye, güzel koylarınla beni baştan çıkabilirsin ve yeşil dağlarınla kolarında sarıp sarmalayp mavi denizinde huzur verebilirsin.

Tüm bunları seve seve alırım.
Ama alıştırma beni..
Sonra kusurarını göremem, sen de benimkileri öylece kalırız.
Kusurlu, değişmeden gelişmeden..

Vaz da geçebiliriz birbirimizden ama şans vermeliyiz sorularımıza.
Sıcağınla beni boğmadan önce düşün belki kaybedeceğiz ama kazanacaklarımız da var !

Sen sor önce neden?
Ben devam ederim bende soru çok.
Hainlikse hainlik olsun, ama çok geride kalmışsın
Güzelsin bir genç kız gerdanı gibi koyların ışıl ışıl..
Ama bir yanın içi geçmi koca karı misali çöreklenmiş kalmış.

Gel sen de ben de muhasebemizi yapalım.
Kaybedeceklerin yanında kazanacaklarını düşün..

Serin esen rüzgar penceremden girdikçe rahatlıyorum
Gözüme daha bir güzel geliyor gece..
Anladım bu gece de uyku yok bana..

Sanki geceleri bana daha bir yakınsın Fethiye.
Bir de şu kalabalığın olmasa...

MEMLEKETİN MALI DENİZ, YEMEYEN DOMUZ !!!!

5/26/2010

TV de haber izlemekten sıkılıyorum, hatta açık oturumlarlardan nefret ediyorum.
Ve hatta siyasetçilerden sıtkım sıyrılmış haldeyim.

PEs yani diyorum, başka da birşey diyemiyorum.
Milletin derdinden kime ne? siyasetçilerimiz yine gündemi kendileri belirlemiş durumda.

" O bana şunu dedi, sen bana bunu dedin"

Ahh ahh parlementodakilere sesleniyorum.
Yeter artık ucuz siyasetiniz, yeter artık basit söylemleriniz, yeter artık herşeyi kendinize göre yontmanız, çalıp çırpıp birde üste çıkmanız !

Bir de televizyonda programlara çıkıp ne olur " millet böyle düşünür, böyle der" diye neyi nasıl görüp nasıl düşüneceğimizi söylemeyi kesin !

Birbirinize bey mi dersiniz? paşa mı? ağam mı? umurumda değil .
Siz önce bu memleketin asıl dertlerini çözün, çözebilirseniz.
Birileri kaç yıldır tek başına iktidarda çözemedi? Gerçi onların derdinin çözmek olmadığını da anladık. Gerçi birde tersten bakarsak çoluk çocuk ve torunlarının derdini çözmüş durumdalar. ( kıskandık tabii)

Amaan boş verin beni okuyanlar, aslında siz de boşverin.
İktidarın ne olduğunu da artık hepimiz biliyoruz.
İktidar = Güç=Para= 72 sülaleniz yaşadı !!!! ( iki kere kıskandık )

Bu sözümde babama ; Ahh babam ahh bir vekil olaydın da bize de bir iki ihale düşseydi !!!!

Türkiye'nin kaderi kim gelirse gelsin yemek mi acaba?

Siyasi görüşünüz ne olursa olsun iktidara gelirsen yemeyen domuz olursun !!

PARA VE NÜFUS EŞİTTİR ÜSTÜNLÜK

5/02/2010

Sizlere bir hikayem daha var...
Hikayemizinbaş kahramanı olmayan ülkede yaşayan  Hello Kitty'dir. Kitty anne olmuş yavru enikleri ile ilgili kaygı yaşamaktadır.
Aşağıda onun düşünce ve duygularını kendi ağzından okuyacaksınız. Anlatılan olayların gerçek hayatla ilgisi yoktur.Olaylar,kişiler,düşünceler ve tüm kurgu tamamen uydurmadır , dikkate almayınız .

"Eğer paranız varsa, hükümete yakınsanız yani hükümetle aranız iyiyse, tanıdıklarınız arasında hakim, savcı, bürokrat ve milletvekilleri varsa herşeyden ve herkezden üstünsünüz.
Tabi bu hukukun kişiye göre eğilip büküldüğü, bir kere delinse ne olur deyip delindiği, kanun ve cezaların uygulanmadığı ülkelerde böyle.
Bizde nasıl?


Bizde gazeteleri okursanız anlarsınız nasıl olduğunu.Mesela bir iki gazete başlığını alırsak tablo gün gibi ortaya çıkıyor;


1- M.A cinayetinde tahliye! Baba M N G tahliye oldu.


Nerede görülmüş kurbanın tırnaklarında DNA'sı bulunupta salıverilen? Tabii ki bizde. Daha ilk günden salıverilen anne baba annenin kaçması, babanın- medyanın ve vatandaşın zorlaması ile -tutuklanması, CG teslim olması hepsi bugün olanların ve yarın olacakların resmini ortaya sunuyor.
Aslında M A nın anne ve babasının bu kadar dişli çıkacağını tahmin etselerdi baba oğul başka bir kurban bulurlardı mesela varoşlarda top oynayan bir fakir aile kızını !?, maalesef tahmin edemedikleri için 1 yıldır bu aile ile uğraşıyorlar. Ama sorunda değil birkaç ay yatıp kurtulacaklar bu işten. Biraz yıprandı aile o kadar yada babanın mektubunda oğluna söylediği gibi " sadece duvara tosladık" sorun değil toparlarız. "Sayın hakimler savcılar sağ olsunlar bizi kollar gözetir sen üzülme oğlum ben sana delik deşik edecek başka fakir çocuklar alırım ama bu defa toslamadan işi halederiz." Aile nüfuslu onları içerde fazla tutamazsınız, cemiyetin önemli isimlerinde onlar, C bir cahillik etmiş kızı doğramış, zengin yavrumuza çok mu?
Bu tahliyelerin ardından C artık zorunlu olarak hakim amcasının içi kan ağlayarak 5 yıl ceza alacak, iyi halden 2 yıla düşecek daha 6. ayında "çocuk hükümlülere af" tan dışarı çıkacak. Yaşasın Adalet !!!
Bizim gibi beş parasız pis fakir ve nüfussuz ailelerin yavruları bu ve bunun gibi zevk için, spor için cinayet işleyen ailelere feda olsun. Zaten biz niye büyütüyoruz çocuklarımızı? onlar keyifle psikopatlık yapsınlar diye.
Onlar bu şekilde aklansalar bile en azından benim gibi zavallı önemsiz bir annenin gözünde suçlular!


2-S ilimizde 1 yıl önce 8 liseli 2 bebeğe tecavüz etti, 1 bebek öldü.8 çocuk hakkında hiçbir soruşturma yapılmadı!
Neden? Bu 8 çocuk kimlerin çocukları? Ben bilmiyorum ama fakir ve çevresi olmayan zavallı bir aileden olduklarını sanmıyorum.Öyle olsa mahkemelerde baklava çalan çocuklar gibi lime edilir yıllarca hapis yatarlardı. Onlarda zevk için iki bebeğe tecavüz edip öldürdüler. Bakınız CG ve ailesi gibi. Ama kıllarına dokunan olmadı. Ölen bebeğin ailesi para alıp sustu.Hatta bebeği  götüren kız cezalandırıldı.
Suçlular? onların aileleri nüfuslu emin olun onlar aşiret ailelerinden, onlar bürokrat çocukları,onların yakınları var milletvekili, belediye başkanı, vali vb.. ölenin yakını yok. Bu basit vatandaşlar zaten ölecekti belki de hastalıktan? bakımsızlıktan? 8 delikanlıya zevk nesnesi olarak ölmüş çok mu? Bizim aslanlarımız sapıkmış? cani psikopatmış? ceza almadıkları için herşeyi yapacaklarına iyice inanırlarmış? ne önemi var? zavallı cani sapıkların hayatını bir bebek için kim karartabilir? hangi şerefli savcı onlar için suç duyurusunda bulunabilir? hangi şerefli hakim onları hapise atabilir?


Bu kamu vicdanındaki yaralardan sadece ikisi!
Daha niceleri var!


Nice yazarlar, düşünürler, profesorler,doktorlar,savcılar cumhuriyeti kollayıp korudukları, bu çarpık suç bağımlılarına dur dedikleri, yanlışları söyledikleri için hapiste çürüyor.




Nice tecavüzcü,hırsız, cani,seri katil aramızda elini kolunu sallayarak dolaşıyor.
Öldürmek için sahip olacağınız yegane şey P deki 8 çocuğun ve C G nin ailesinin sahip olduklarına kavuşmak gibi görünüyor.
Biz ailelerin içi sızlıyor, bu adaletsizlik, keyfilik, adam kayırma, suçluyu kollama devam ettiği sürece de sızlayacak. Çünkü yarın başımıza bir iş geldiğinde arkamda devletim var, adalet var, bu memlekette hakim var savcı var haklıyı kollar diyemeyeceğiz.


Nüfuslu tanıdığım var, para saçtığım yerler var, zenginim, nüfusluyum diyebiliyorsanız içiniz rahattır tabii...


Toplumun bilincinde açılan yara çok büyük, kendi kanunlarını ve cezanı işletmeye kadar varacak bir yara.


Bir an önce sağduyulu yetkililerin işlerini doğru yapmalarını, suçluları ödüllendirmekten vazgeçip ceza sistemini uygulamalarını,düşüneni ve konuşanı değil, eylemleri ile en mukaddes insan hayatını sona erdirenleri cezalandırmasını temenni ediyorum.


Biz anneler yavrularımızı psikopatlar için yetiştirmiyoruz, bir anne olarak kaygılıyım.
Çocuğumu bu nüfuslu zengin psikopatlardan nasıl koruyacağımı düşündükçe kaygılanıyorum.
Adalete güven dendiğinde artık tüylerim diken diken oluyor, hangi ve kimin için adalete diyorum?
Benim için yapılan kanunlara mı? yoksa nüfuslular için yapılana mı güvenmeliyim?


Korkuyorum, yurdumu bekleyen gelecekten korkuyorum..
Uyan Ö kalk mezarından memleket hayal ettiğin o ülke oldu hatta geçti bile onu, şimdi vahşi batı bölümüne geldik !! "

NE MUTLU KÜÇÜK AMERİKA OLANA !!

4/28/2010

Televizyon izliyor musunuz?
Ben izlemek istemiyorum ama zorunlu olarak izlediğim programlar oluyor.
Haberler?
Haberler ise toplumsal yozlaşma, çöküntü, suç ve adaletsizliğin ne kadar yaygın olduğunu görebileceğiniz en yegane program.
Başka birşey izlemenize gerek yok, eğer i amacınız toplumsal çöküntümüzün resmini görmek ise..
Yok hala o eski masalları dinlemek ve uyumaksa niyetiniz-ki o masallar keşke gerçek olsa bende inanmayı istiyorum- başka programlar bakın..

Zamanında ünlü bir politikacı gerinerek "küçük Amerika olacak Türkiye" derken alkışlara boğulmuştu.
Şimdi gerçekten küçük bir Amerikayız.
Bazı yerler Harlem mahallesi hadi polisle bile gir girebilirsen.
Kapkaç, tecavüz,gasp ve seri katil kaynıyor İstanyork ay pardon İstanbul.
Ya şatafatlı, gösterişili hayatıyla magazin dergilerinde boy gösteren ama o paraların nereden geldiği kayıtlı olmayan zengnlerimiz yada varoşlarda dişini sıkan zencilerimiz pardon düzelteyim fakirlerimiz var.
Orta direk kalmadı..Son depremde yıkıldı.

Şimdi gündem eyalet sistemi ve başkanlık sistemine geçiş.
Eh bu kadar Amerikan vari yaşarken tek eksik buydu. Mardin eyaleti, Diyarbakır Kürt eyaleti, Malatya Ermeni Eyaleti,İzmir Rum eyaleti,İstanbul zenginler Eyaleti,Ankara Memurlar Eyaleti, Antalya Çıplaklar Eyaleti, Trabzon Pontus Eyaleti,Kafkas göçmenleri Eyaleti,vb.. Kısa zamanda en az 25 eyalet çıkar bizden.
Hatta il değil ilçe ilçe eyalet olursa yönetmek ve köleleştirmekte kolay olur. Başkan belli zaten sınırsız yetkileri olmalı.
Parlementoyada toplumsal yapımızı dahada iyi ortaya serecek nitelikte parlementerleri seçeriz.
Tarikatlarla yakınlığı olmayanın zaten bu parlementoda yeri olmamalı,
Sübyancılığı desteklemeyenlerde dışarı,
Devletten, vatandaştan çalıp çırpmamış aptallara oyumu vermem zaten.
Kadın hakları çocuk hakları diye söylemler söylesin tabii dışarıya bu imajı çizmek siyasi anlamda doğru olabilir ama gerçekte yaşamında ve davranışında tersini yapmalı.
Katil, tecavüzcü,çocuk istismarcılarını afla salacak kadar yürekli, düşünce suçlularını içerde çürütecek kadar adil olmalı !

Toplumun ihtiyacı olan herşey aslında meciste mevcut.
Tek eksik sınırsız yetki !
Bunu onlardan esirgeyenlerin malum mega örgüt  üyeliğinden 10 yıl gözaltında tutulması bile azdır.

Yakında gerçek bir uydu ABD olacağız..
Birleşik Türk Emirliği de olabilir adımız...
Maksat kimse kırılmasın.

BENİ ÇİLEDEN ÇIKARAN TOP 10 FİRMA/MARKA/OLAY

4/09/2010

İnternetten olsun mağazadan olsun alış veriş yapmayı severim. Bazen pazardan da aldığım olur bir T-shirt mağazadan da. Benim beklentim basit ; ürün kaliteli olsun, fiyatı ürünün ederi olsun, sorun yaşadığımda firma "müşteri hatası" mavalını okumasın.
Ama Türk olmak zor, Türkiye'de yaşamakta zor. Bazen alış veriş yaptığıma, yapacağıma, o malı aldığıma, kullandığıma ve o firma ve marka ile tanıştığıma bin kere pişman olmuşluğum vardır. Bence TR'de marka bilinci konusunda markalaşmış firmaların ve çalışanlarının bile bilgisi yok. Hele ki iş müşteri hizmetlerine gelince çoğu sınıfta kalıyor.
En klasik durum bir mal alırsınız iyi de para verirsiniz sonra ilk giyişte,kullanımda vb deforme olur,bozulur siz marka aldınız ya o güvenle firmaya gidersiniz firma size ürünü fabrikaya gönderip 10 gün içinde bilgi vereceklerini söylerler.
Sizde ürünü verirsiniz.
Beklersiniz..
Yanıt gelir ama bazen siz sorunca gelir bu yanıt.O ünlü fabrika araştrmış ve sonuca varmıştır ; " Müşteri kullanım hatası !"
Nasıl?
Tartışırsınız ama karşınızdaki kişi aynı yanıtı tekrar eder sonunda kahretsin der çıkar gidersiniz.
A evet tüketici haklarımız var ama bunu bilen ve uygulayan kaç kişi / firma var?

Ben satış sonrası hizmeti yi ise, müşteri hizmetleri yeterli ise o markayı hiç bırakmam.Ama bir de marka dünyaca tanınmış, malı kaliteli satış sonrası destek ve müşteri hizmetleri dandik firmalar var.En azından bana öyle tesadüf etti. Dilerim benim yaşadıklarım bu markalar için sadece talihsiz bir rastlantıdır..Bunu da benim kadersizliğime verelim..

İşte Önce En Kötüler Listem ;
1- SONY: Kızım doğruğunda o heyecanla hemen YKM'den Sony marka kamera aldım.Aman bir heyecan çekim için açtık kutuyu ama çantası dandik.Tamamen çakma, şaşırdım hemen aldığım yerle irtibata geçtim.Sony'e sorun dediler.Sony'ye yazdım "aldığım yer size atıyor topu" diye..Yanıt mı? yanıt yok! Yanıt alabilmek için sürekli mail atıp taciz etmek zorunda kaldım.Sonunda bizimle ilgisi yoktur.iyi günler diye bir mail aldım.İyi ama kiminle ilgili? bir zahmet benim gibi basit bir müşteriye açıklama yazsanız? bu talebime de yanıt olarak " bizim haklarımız var, sizi mahkemeye verebiliriz" oldu."Tabii, müşteri soru sordu mahkemelik oldu deriz gazetecilere" dedim.Bir yanıt almadım tabii. Müşterisini mahkemeye veren büyük bir firmadır Sony. Evime hala bu marka sokmam.Aman Allahım düşünsenize plazma TV bozuldu mahkeme mahkeme süründürürler beni !??.

2- YKM; Bu yukardaki olayda çakma Sony satıp bizi zarara sokan asıl firma YKM'dir.Ben konuyu büyütünce kamerayı aldılar, kameranında kaçak satıldığını öğrendik orada..Allahım burası TR o yüzden değil mi?

3-YKM; Evet yine YKM, Tatilde bozulan Biotherm marka güneş yağım çantama döküldü, acaba fısfısını yaptırabilirmisiniz diğer yarısını kullanmak istiyorum diye gittim.Getirin dediler, verdim malı, 15 gün sonra yanıt gelmeyince sordum" ne oldu?" " hata sizin , alırken kontrol etseydiniz "dediler. "Yahu hata nerden çıktı? Ben yapılabilir mi diye sordum ?hem alırken siz bu tarz ürünleri denetiyormusunuz ?" dedim , sonuç elemanların tavrından dolayı tartıştık.Ancak üstleri çözdü..Hala YKM'den alış-veriş yapmam.

4-SÜRAT KARGO: Allahım bu kargo çok süratli ama korgo getirmemede.İnsanlar seviyor ve kullanıyor olabilir ama bana ne zaman bu kargo ile birşeyler yollansa evime getirmediler.Gelip almamı istediler. Bazen evde bulamadıklarını, yada komşularıma geldiklerine dair yazıyı bıraktıklarını söylediler?? Yağmur yağar gelmezler, hava soğuk,sıcak,yol uzun,sizin ora sapa yer..Enteresan bir kargo ben çözemedim?
5-TANTİTONİ: Bu çok taze, hediye yolladım ama bana geldi.Sistemlerinde fatura için bir adres teslimat için bir başka adres girilecek yer var.Bu hediye yollamak için önemlidir.Bende önce fatura adresini sonra diğer sayfada yer alan teslimat adresi bölümünü girdim.Sonuçta ürün bana geldi hemde fatura ile birlikte, teslim edilmesi gereken adresi boşa girmişim??.Ürünü alıp teslimat adresine göndermelerini isteyince de bizde sorun yok sizin verdiğiniz adrese yolladık dediler.İyi ama teslimat adresine girdiğim adrese ne oldu o zaman? Kötü bir internet sayfası, ya çalışmıyor teslimat adresi diye ayırdıkları yer yada kargoya hazırlayanların hatası?
Bir daha Tantitoni internet ssitesinden alış veriş mi? asla!!

6- Ankara'da büyük bir mağaza - şimdi adını hatırlayamıyorum- İpek Yol hırka almışım bir kış günü oradan.Hırka ilk giyişte tüylendi götürdüm.Klasik fabrikasına yolluyoruz dediler -ki bu fabrika bir şehir efsanesidir.Genelde depoda bekletip siz sıkılıncaya kadar yanıt dönmediklerini düşünüyorum- Neyse bir iki hafta sonra uğrayıp sordum bizim hırka ne ldu diye.O efsanevi fabrka müşteri hatası demiş.Şaşırmadım aslında, hep bu sonuç çıkar.Nedeni ise hırkanın üzerine Ankara soğuğunda manto giymem ve o mantonun etiketinin tüylendirmesiymiş." hırkada manto ile giyilmez" yazmalısın ama olmadı şimdi. Bu olaydan sonra alış verişim kesildi tabii

7-OYSO; pijamalarının desenine bayılıyorum, ama almış olduğum pijama takımı elimde yıkandığında patlayınca hemen pijamayı alıp mağazaya gittim ve müşteri hizmetsizliği ile karşılaşmam an meselesi oldu.Klasik fabrika, yanıt beklenen 10 gün ve klasik ee aramadınız ne oldu diye giden ben. Sonuç müşteri hatası. Aaa ne hatalı müşteriyim pijamayı giymiş ve yatağa girmiş olmam mı bu defa suç?.Alış verii bu olaydan sonra kesemedim maalesef ama alırkende işportadan alıyormuş gibi dikişini vb iyice kontrol ediyorum.İnanılmaz ama daha askıda sökük pijamalarını buldum??

8- Yine Ankara'da bir bikini aldım, Aprido marka.15 günlük tatil sonunda rengi solmuş, yılların bikinisi hali vardı.Hemen aldığım yere gittim.Yine klasik fabrika, 10 gün..boş yere aramalarını bekleme vb..Sonuç mayoyu ben güneşte kullanmışım.Bu mayoların rengi güneşte kurursa solarmış.Aaa ben cidden bu bikinilerle güneşlenmiştim !! Hay allah !! Bir daha o mağazadan alış veriş mi? Asla !

9-UPS KARGO; Biz kargo ile çok fazla çalışıyoruz. İnternet alış verişlermi düşününce bizim eve en sık kargocular gelir. Bu nedenle çok farklı kargolarla muhatap oldum. UPS'de maalesef zamanında kargomu hiç getirmeyenlerden. Bakınız bugün bile hala bir kargo beklemekteyim hem de kargo firmasını sabahtan beri 3 defa arayıp kargo yok dememe rağmen gelmedi. Canları ne zaman isterse ?

10- KITCHEN AID; Evet çok seviyorum mutfak robotumu hemde çok ama maalesef aldımdan 3 ay sonra tel çırpıcısının bir teli koptu ve kırıldı.ESSE'ye götürdüğümde hamur mu karıştırdınız dediler? yaa evet kürek ekini görmeyecek kadar safım? değişim yok , kaynak yapalım dediler o da işe yaramadı yeni ekini alın dediler.Maalesef ekleri garanti kapsamında değilmiş. İnanmıyorum !!! 2 ay önce de ayar düğmelerinin plastik topuzları düştü. Sanırım sandığımdan da güçlüyüm??

YUVARLAKÇAY'I KİMLER KATLETİYOR ???

3/28/2010




Fotoğraflar Ağaçlar.Net'ten alınmıştır

Ne yazık ki memleketimizin en güzel yerlerinde olduğu gibi Yuvarlak Çay'da da aynı oyunlar oynanıyor.
Muğla Köyceğiz'de cennet gibi bir yer Yuvarlak Çay.
 Kıvrılarak tertemiz berrak suyuyla kendi halinde akıp yüzyıllık ağaçları, hayvanları ve civarındaki köyleri sulamakta, beslemekte..Bunun yanında bu civar ciddi bir turizm alanı. Her yıl yüzlerce ziyaretcisi oluyor.

Ama Yuvarlak Çay için artık başkalarını besleme zamanı gelmiş anlaşılan !?
Gelecek nesillere yüzyıllık çınarları, çamları ve özel koruma altındaki nadir ağaçları bırakmak pek ilgi alanında olmadığından yetkililer madem yetki bizde güç bizde o zaman Yuvarlak Çay'da bizim olsun demişler.
Önce su tesisi yaptırmak istemişlersede olmamış. Şimdi Akfen Hidro Elektrik Santrali kuracakmış.Evet bir çaydan elektrik üreteceklermiş.Üç dört ampul yanacak diye balıkları, ağaçları, çevreyi katledecekler.
Yok yok adamlar salak değil.Onlarda bu çaydan fazla bir elektrik alamayacaklarını biliyorlar.Amaç şimdi HES sonra suyun kullanım hakkını alıp tepe tepe kullanmak.
Şimdiden 22 yılların ağaçları kesilmiş durumda..
300 yıllık koca bir çınar ise kesilmek üzereyken köylü kadınlar tarafından kurtarılmış.Çevresi köylüler tarafından çepe çevre çevrelenip anıt ağaç yapılmış. Akfen şimdilik giremiyor, girerse de karşısında köylüleri buluyor, çünkü köylüler sırayla nöbet tutuyor, geleceğin mirasını bir iki godaman peşkeş çekenlerede karşı duruyor.Biz bugün onlara destek vermek için oradaydık.Ve bu güzelliğin yok olacağını düşünmek bile kalplerimizi burktu. Kafamızı çevirdiğimizde dağın bir yanında kesilmiş ağaçlardan kalan tomrukları görmek ve o çıplak alana bakmak bile huzursuz ediciydi. Direniyor Yuvarlak Çay tek başına! Akfen ise pusuda çıkarı var, hemde büyük hemde hepimizi etkileyecek kadar büyük..Maalesef sayın Vali dediğiniz gibi şirket her kesilen ağaç için dikse dahi bir fidan telafisi bu değil !!.Ama düşündürüyor insanı bu katliamın ardından söylenenler?Acaba kimler ne kadar rüşvet aldı bu işler için???


Yani ...
Birgün çaydan bir bardak su almak istediğinizde para vereceksiniz
Birgün ormanda temiz hava alalım dediğinizde birileri o havanın parasını isteyecek
Bir gün denizde serinlemek istediğinizde bu deniz benim ver parasını diyecekler
Birgün ağaca bakacaksınız göz parasını ödeyeceksiniz !!

Çünkü bugün onlara bunlar kültür mirası kimsenin değil bu vatanın evlatlarının demediğiniz için !!!!
Şimdi Yuvarlak Çay için sesimizi yükselttik !

AKFEN DEFOL
YUVARLAK ÇAY BU MİLLETİN SANA SATANA BİLE AİT DEĞİL !!!

Lütfen Yuvarlak Çay'ı Koruma Platformu sitesini ziyaret edin, bilgilenin ve bloglarınızda bilgilendirin. Bu katliama dur diyelim !!!

http://www.cmo.org.tr/index.php/haberler/cevre-haberleri/1847-yuvarlakcay-kurumasn

UZUN SÜREN HASTALIK

3/21/2010

Fethiye'ye geleli tam 15 gün oldu.İlk haftam yerleşme telaşı, kızımı okula kaydetme vb ile geçti tabii bu arada üşüttük. Sonra tam iyileşiyorum derken hafta başı tekrar ama daha ağır hasta oldum.

Fethiye'ye geleli 15 gün oldu ve ben yaklaşık 10 gündür hastayım...
Geceleri uyanıyorum, öksürük krizi tutuyor,boğaz ağrısı, ciğerlerimde yoğun baskı ve ağrı,nefes alamama..
Sabah erkenden uyanıyorum, hemen ilaçları içiyorum biraz rahatlama umuduyla ama olmuyor.Öksürük krizi göğsümde baskı ve ağrı..
Öğlen sızıyorum, burun tıkanması yüzünden kötü uyanıyorum, arada ateşim çıkıyor, dudağımda ikinci yara çıktı.

Rüyalarımda akciğer kanserinden kaybettiğim dayımı görüyorum bazen..Çok üzülüyorum, ne kadar acı çektiğini biliyorum, çok acı çekiyorum..Biraz balgam çıkarabilirsem geçici bir rahatlama oluyor..

Kendimi iyi hissettiğimde evde dolanıp toparlıyorum, temizlik yapmaya çalışıyorum.Ama efor sarfetmem beni daha da kötü yapıyor.yoruluyorum..

Bu sabah iyiyiz dedik ve kalkıp sahile yürüdük. Ailece denize nazır bir kahvaltı yaptık çok keyifliydi, öksürüğümde yoktu..
Sonra sevgili Asortik Krep'i görmek için pazara yürüdük.Enteresan bir pazar ikinci el eşya satılıyor ama ben daha çok kıyafet gördüm.Zaten yürümek o kadar yormuş ve terden sırtım sırıl sıklam olmuştu ki gözüm son anlarda hiçbirşey görmedi.Tam pazar çıkışında Asortik Krep'i gördük.
Eve gelince sızmışım,öksürükle kalktım..yürüyüş beni çok yordu, sanırım böyle yürüyüşler için henüz erken.Önce iyileşmek lazım..

Sonuçta Fethiye ey Fethiye uzun zamandır hiç bu kadar ağır hasta olmamıştım, yeter artık ama yardım et kalkalım ayağa !!
Bu çağrımıda duymazsan..

2010 DEĞİŞİM YILI

3/12/2010

Aslında uzun uzun taşınmamı anlatacaktım ama sonra vazeçtim. Sonuçta enteresan birşey yok. Tek ilginç yanı taşınmamın tamamen keyfi oluşu...
Aceleci ve bir işi tamamlamadan raha edemeyenlerden olduğumdan cumartesi akşamı vardığım Fethiye'de rahatça uyumak ancak salı akşamı mümkün oldu. Bu tempo pekte narin olmayan ama hastalıklarda pek nazlı vücudumu yordu vee annemle birlikte analı kızlı bronşit olduk.Şimdi yanımda oturuyor, ikimizdende garip sesler geliyor.
Bu da geçici tabii, sonra Fethiye'yi, yaşadığım Çalış'ı keşfetmeye başlayacağım.Bu en zevkli kısmı olacak..
Gelelim değişime. Evet 2008 yılından beri değişim yaşıyorum, ama bir ben mi? hayır, çevremdeki pekçok dostumun da hayatında hızlı ve ani değişimler yaşanmakta.
Bu değişim zihnende sürüyor. Hayat hızla kabuk değiştiriyor ve buna ayak uydurmakta bazen zorlanıyoruz.
Ben en azından şu ana kadar yaşadığım değişimlerden ziyadesiyle memnunum. Beni Ankara'dan İzmir'e, bekar yaşamımdan evliliğe, bir çocuğa, İzmir'den Fethiye'ye getirdi.
Artık biz zeminde durduğumu hissediyorum.Belki birkaç rütuş daha lazım.Ama hemen hemen oturdu taşlar yerine.
Hissediyorum... artık hazırım.

KIZIMA MASALLAR 2:KARA KAFANIN DÜŞÜ

2/17/2010

Bir varmış bir yokmuş, garipliklerin etrafta dans ettiği, zeki ile aptalın bilinmediği karmaşanın dingin göbeğinde yaşayanların kah mutlu kah mutsuz olduğu bir ülke varmış.
Hayaller ülkesi de denilen bu ülkede bir iki saatten öte ayakta birini görmek pek zormuş. Hemen hemen tüm günü kıvrıldıkları bir çuvalın üzerinde, bir şilte de, güzel bir yatakta, çöplük üstünde kısacası ereyi bulurlarsa orada uyuyarak ve tabii bol bol da rüya görerek geçirirlermiş.
İşte bu nedenle çevre ülkeler onlara çok güler hayalciler ülkesi diye takılırlarmış.
Hayalciler uyanık oldukları o nadir anlarda olmadık nedenlerle birbirleri ile kavgaya tutuşur, komşunun tavuğunu çalar, bol bolda yalan söylerlermiş. Sadece uyurken pek şirinlermiş. Hayallerini kontrol edebildikleri nadir anlarda hepsi birlikte mutlu, barış içinde, ahlaklı bir toplum olduklarını düşleyip sevinirlermiş.
İşin garibi uyandıkları o kısa sürelerde kavga bile ederken birbirlerinin gözlerini çıkarmaya çalışırken - ve söylemeden edemeyeceğim her iş gibi bunda da beceriksizlermiş- aslında biz birbirini seven insanlarız aman bak karşı ülkeye ne fenalar derlermiş.
Dışardan biri duysa deli bunlar der vallahi.Ama içlerinde olunca pekte normal gelirmiş bu dengesizlikleri.
Ülkenin sert mi sert duruşlu, şahin bakışlı,astığı astık kestiği kestik bir hükümdarı varmış.
Ve tabii tüm ülkelerde olduğu gibi onun masum kuzu bakışlı, iteeatkar eşi sevgili kraliçeleri hep yanında olurmuş.
Prens ve prensesler kah uyumak, uyuyanları yuvarlamak, ceplerindeki taşları alıp saklamak için kendi ülkelerinde olur kah başka ülkelerde yaşadıkları güzel mi güzel saraylarında misafirler ağırlarmış.
Günlerden bir gün ülkede hükümdarın veziri bir rüya görmüş.aman vezir dediğimize bakmayın büyücü ile vezir arası birşey bu, gördüğü her rüyayı birşeylere yorarmış. Her neyse, vezir büyücü rüyasından kan ter içinde uyanı vermiş.Koşmuş hemen yan komşusu pek bir geveze, vesveseli,dedikoducu efendiye. Bakmışki dedikoducu efendi kömür çuvalının üzerinde uyumuş, yüzü gözü kir içinde horluyor. Hemen yanına seğirtip dürtü vermiş.Bir dürtmüş yok, iki dürtmüş yok..
Kalk kalk dedikoducu efendi diye yüksekten kulağına ağzını dayayıp bağırınca adam yerinden tam iki metre havalanmış.Kıç üstü oturmuş kömür çuvalının üzerine. Aman yarabii ne oldu? dünya tersine mi döndü? attığım yalanlar mı bilindi? ne oldu neee? diye heyecanla bağırmış.
Vezir büyücü, yok yok dedikoducu efendi, sakin ol uyandırmak için öyle bağırdım ben.Ancak anlatmam lazım sana ama sen de sakın kimselere anlatma.Ben bir rüya gördüm.Rüyamda komutan kuskus kılıcıyla  hükümdarımın sakalını kesip onunla benim kulaklarımı gıdıklıyordu. Bir uyandımki kan ter içindeyim, haddi hesabı yok bu rüyanın anlattıklarının. De bana ne dersin? benimle aynı şeyi mi düşünürsün? bu aklı evvel komutan kuskus yoksa bu güzel ülkemizi, düzenimizi bozmak mı ister?
Amanın demiş dedikoducu efendi sakalı bir inip bir kalkıyormuş sinirle..Biliyordum zaten birşeyler planladığını, habire komutan kuskus gözlerimin içine bakmadan,dediklerimi anlattıklarımı dinlemeden geçip gider oldu bu sıralar.
Vah vah ve ahlardan sonra iki komşu sakallarını sıvamış,uzun uzun düşünmüşler ne yapacaklarını.
Sonunda bakışlarından dünyanın bile titrediği yüce hükümdarın yanına gitmişler.
Hükümdar yeni uyanmış, elinde bir entari incelemekteymiş.
Hayrola efendi hükümdarım sizi de mi kötü ve öncü bir rüya uyandırdı? demiş büyücü vezir.
Yok yok vezirim, ben zati az uyurum bilirsin, bir gözüm diğerine değmez .
Tabii tabii demiş vezir büyüzü kafasını sallayarak.İçinden de hadi yaa sende ne horultucu olduğunu,uykudan gözünü açamadığını bilmeyen mi var? mahallenin sümüklüsü hükümdar olursa cık cık..diye söylenmiş.
Ağzının kenarından yüce zatı dinlerken akan salyayı fark bile etmeyen dedikoducu efendi gözleri dalmış bir şekilde hükümdarının dizi dibinde ufalmış ufalmış ne dese kafa sallayarak tastiklemiş.O içinden birşey düşünemeyecek durumdaymış.
Uyanınca bir bakayım dedim benim hatunun entarisini biri mi çekiştirdi diye?
Aman efendim? kim cürret eder sizin gibi haşin,astığı astık kestiği kestik bir hükümdarın hanım hatun kraliçesinin entarisinin ucundan çekmeyi?
Dizlerine vururken ellerine salyası akıvermiş dedikoducu efendinin.
Yaa vezirim demiş sert bakışlı hükümdar.Böyle kendini bilmezler var, öyleki benim hatunumun adını ağızlarına alıyorlar, entarisini çekiştirip bacaklarına bakmaya çalışıyorlar.
Belki dedim bir iz bırakmışlarsa bulurum o izden kim olduklarını diye inceliyorum.
Çok zekisiniz efendim demiş hemen vezir büyücü, bende size işte bunlarla ilgili birşey anlatmak için gelmiştim.
Öyle şeyler anlatacağızki size korkarım üzülecek, o yufka kalbiniz ezilecek,sert bakışlarınız çelik gibi soğuk ve acımasız olacak.
Hükümdar entariyi yana atıp tek bacağının üzerinde oturduğu divandan hafifçe doğrulmuş.
Deme!! diye kükremiş, öyleki, yan odada uyumakta olan kraliçe aman evim mi yıkılıyor? diye korkudan iç donu ile kaçı vermiş avluya.

Odada fısır fısır konuşmalar arada kükremelerle bölünse de o gün ayakta olan tek insan ışığı yanan tek hane onlarınkiymiş.Tüm ülke düşlerin kollarında uyurken hükümdarın gözlerine çeliğin acımasız soğuk luğu çöreklenmiş bile !

SEVGİLİM BUGÜN SEVGİLİLER GÜNÜ

2/14/2010

Sevgilim ,aslında hergün bizim günümüz.
Her anımız, her saatimiz, her bakışmamız ve her konuşmamızda var aşkımız.
Sevgilim ,bizim bir güne ihtiyacımız yok hatırlamak için,
Daha o kadar kocamadık !
Hayır ,kollarında bulduğum huzur, kalbindeki koca köşküm
Ve gözlerindeki sevgiyi övmek için ihtiyacım yok bugüne,

Sevgilim, dingin bir deniz gibi aşkın
Kolların iki koca çınar dalı,
Gözlerin o engin denize açılan iki liman..

Sevgilim, seni mutlu etmek tek derdim..
Çünkü çıkarcıyım, şımarığım ve aşığım.
Tek derdim mutlu olman, neşeli kalman ve hep benimle olman !
Tek umudum bunları hep sana hissettirebilmek ki
Benim bunda büyük çıkarlarım var.

Sevgilim, aşkın benim için kocama bir hediye..
Bana jan janlı paketlerde hediye almana gerek yok !
Ama beni anlatan bir masal yazsan, çizgi film karakterimi yaratsan, hergüne bir şiir yazsan olur...
Yoo yoo istemem senden janjanlı paketler.
Ben o kadınlardan değilim, anlarsın ya ben yaratıcılığını teşvik edenlerdenim

Sevgilim, kötüyüm, çirkinim, haksızım ve huysuzum..
Benden iyiler var melek gibiler kanatları doğum anında alınmış.
Ama özlersin kötüyü, iyiler ağlatır, hep bilmeden yaparlar hataları sıkılırsın, sarsak bulursun.
Benden güzeller var ama zaman onlarında lehne geler geçer işlerin peşinde koşamazsın yorulursun.
Benden akıllılar var ama karanlık labirentlerinde kmbilir ne hinlikler planlarlar
Oysa ben senin bildiğin bir kötüyüm.
Aklımın boyutunu bilirsin, en kötü halimi görebilmişsin, en çirkin halime katlanmışsın.
En muhteşem iyiden yeğdir bildiğin kötü..
Çıkarcıyım evet ama dürüstüm sevdiğim.
Tek derdim mutlu olman tek niyetim çıkarlarıma uyman..
Tek çıkarım kollarında olmak.

Sevgilim, ama bugün sevgililer için özel tahsis edilmiş bir gün.
Gel keyfni çıkaralım.
Her gün içsek sarhoş derler bugün içsek aşık derler..
Gel madem adı konmuş kadehimizi aşkla dolduralım..


Kedi kafama ...
Seni seviyorum..

karın Zehra...

EL YAPIMI SON BEZ BEBEĞİMİZ.

2/07/2010

İşte karşınızda son bebeğimiz .Maalesef adı henüz belli değil.Derin bir isim bulamamış.

Bez bebeğimizde lütfen ELBİSEYE DİKAT !!!! Tamamen Zehra'ya aittir :)
Önce bir gömlek çalıştım, pembe kurdele ile fırfır yapıp modayada uydurdum.
Altına da mor kumaştan pileli bir etek diktim.Kemer kısmını gömlekte kullandığım pembe kurdele ile yapıp, etek kısmında iki ayrı kurdeleyi üst üste koyarak diktim.

En azından elbiseleri dikerken makinaya ihtiyacım oluyor. Elle dikmek aslında çok sıkıcı, fazla uzun sürüyor.Bende ağırım tabii, öyle elimde tıkır tıkır dikemiyorum.Gerçi makinada da da önce hızla dikmeyi beklemiyorum.
Sonuçta makinada dikmeyi de bilmiyorum? bir süre acemilik çekerim belki?
Bakalım kocam bana bir makina alır mı? gerçi "elle dikmen değer katıyor " demişti?
Buradan çıkan sonuç acaba daha hızlı dikmek için ellerime kuvvet midir?

sevgiler....

BEZ BEBEK 3-4 ; BEZBEBEK KARDEŞLİĞİ...

2/05/2010

Tıakıntılı olduğumu anlamış olmalısınız. Birşey yapmaya başladımsa eğer o bitene kadar temel ihtiyaçlarımı bile unutabilirim.
Bittiği anda hataları görüp yenisinde bunu aşmamak için plan yapmaya başlarım ve yenisini yapmaya başlamadan da duramam.
Sonuçta bez bebek çalışmalarımda da aynı şey geçerli. İlk bebekten sonra ikinci geldi, sonra aynı gece üçüncü bitti, dördüncü kesildi..

Aslında şu anda beşincide bitmiş durumda ama henüz fotoğraflanmadı, sabahın güzel ışıklarını bekliyor.
Geçen hafta o kadar soğuk ve yağış yanında bizim hastalığımız olunca bu bebekler can sıkıntısına ilaç gibi geldi tabii kızımada eğlence oldu.
Şimdi duyar gibiyim beştane koca bez bebeği ne yapacak Derin? dediğinizi..

İlk yapılan Meleği teyzesinin kızı , en küçük kuzeni maviş Deniz'e doğumgünü hediyesi olarak gönderilecek..

İkinci yapılan Jale öğretmeninin kızına gidecek..

Üçüncü yapılan Elif; komşumuzun kızı Nazlı'ya verildi bile..

Dördüncü yapılan ve Derin'in en sevdiği Zeynep dayısının kızı, diğer maviş Alin'e doğumgünü hediyesi olarak gönderilecek..
Bu gece biten yeni bebek henüz isimsiz, o artık kızımın..
Tabii Derin çok şanslı hepsine bakıp en beğendiğini seçme hakkı vardı, ayrıca kime ve hangi bebeği vereceğine de kendisi karar verdi.
İkinci bebekten itibaren esnek kadife kumaş kullandım, gözler ve ağızlarda yine kalın polardan yapıldı.
Üçüncü bebekte saçlarını iki yandan bağlanacak şekilde dikip bir deneme yaptım. Kendimce saç dikme yöntemlerini araştırdım aslında..
Dördüncü bebekte şapka dikip elbise ve patikte diktim, dikiş makinem olmadığı için uzun ve zorlu bir iş oldu bir o kadar da keyifli...
Sonuçta yüzde yüz el işi !

Haftaya yollayamadığımız kartpostallarımızla birlikte hediyelerimizi de yollamayı düşünüyorum.
Bir iki gün sonra sonuncu bebeğide ekleyip bloguma bez bebek dosyasına kısa bir ara vereceğim.
Belki sonra daha küçük boyutlularını çalışabilirim..

Bebekler beğeninize sunulur efenim...

EBE; KİMİM BEN II

2/02/2010

bu benim gözüm kızlar
Evet artık ebe diyoruz, Narince-Necla'cım ve Değişik Tadlar-Meloş'cum beni ebelemişler. Aslında kendimizi çeşitli defalar anlattık ama bu anlatmalar , tarifler bitmez..Birbirimizi ve kendimizi daha iyi anlamanın bir yolu da olabildiğince kendini, dünyaya bakışını ifade edebilmek...

Geçen ay sevgili Eya's Cookie-Zehra 7 ilginç özelliğimi öğrenmek istemişti ve ben BURADA bir kaç cinsliklerimi sizinle paylaşmıştım.
Geçen yıl Pasta Dantela-Nevin'cim ve sevgili Hayatın ta Kendisi Lokantası-Yasemin sormuştu onuda BURADA  ve biraz felsefi açıdan  BURADA yanıtlamıştım..

Hepsi kişiliğimden ve bakış açımdan bir parça taşıyordu..
Evet gelelim bu ebe-sobeye...

Ben aslında rahat bir insanım, genel olarak rahatımdan ve konforumdan pek ödün vermeyi sevmiyorum.Evimdeki eşyalarımda buna göre rahat, uzat ayağını oturdur. Keten,pamuklu,sentetik olmayan kumaşları severim. Doğallığından birşey kaybetmemiş olmasını tercih ederim.Konforum lüksten değil rahatlıktan yanadır..
Gezmeyi çok severim, şehri gezeyim, mağazalara bakayım, arkadaşlarımla lak lak yapayım isterim ama dönemsel olarak eve kapanıp insanlarla iletişimimi kestiğimde olur. Yalnızlığımdan güç aldığımı biliyorum.
Sanırım dostlarımda yıllar içinde bu yapımı kavramış kapanış dnemlerimde dokunmazlar bana..
Utanma duygusunu kaybetmemişim, düşüncesizliğim-ki maalesef ince fikirli biri değilim hatta çoğu zaman düşüncesizliğe kaydığım olmuştur- hatalarım beni utandırır. Utanırım ve suçlanırım..Kendimi affetmekte zorlanırım. Bana hata yapıldığında da hatanın durumuna göre affedemeyebilirim.
Çelişkilerle doluyum arkadaşlar..Düzen hastasıyımdır ama eğer düzenimi kuracak detaylardan yoksunsam boşverci olurum.Ya hep ya hiç arasında giderim gelirim..Takıntılarımı minimize etmeye çalışıyorum ama bazen takılıp kalırım .
İnsanları çok fazla yargılamam, kritize etmem, ama birkaç konu var ki canavara kesilirim..Birincisi kaltakları sevmem. Kadınların kadınlar üzerinde altında kadınsı kapris,kıskançlık yatan davranışlarını çekemem, evime de böyle kadınların girmesine izin vermem. İkincisi siyasi konularda çenemi tutamam, konuşurum. Üçüncüsü erkeklerin kadınlar ve yaşam hakkındaki maço, klasik, kategorilendirilmiş düşüncelerinde Allah Allah nidaları ile saldırıya geçerim.Güdülmeyi sevmem, beni güdmeye çalışan oldumu kabus gibi biri olurum.Ben bile çekemem o halimi. Allah kimsenin başına o halimi vermesin bayıltırım ki geçen yıl bayılttım birini, ambulans çağırdılar, üzülmedim , hatta bayılınca pıuan toplanır bilirim çok adi bir hareket olarak düşünüyorum hala.Madem kaldıramayacaksın ne diye uğraşırsın benimle? Yani savaşırım, ama terbiyemden birşey kaybetmeden.Beni bağırıp yırtınırken annem babam dahil kimseler görmemiştir.Çocukluğumdan beri sözlerle tartışmayı tercih ederim...
Acınmaktan ve acımaktan neferet ediyorum.Ama öyle çok seviyoruzki acımayı acındırmayı iliklerimize işlemiş.
Bazen kendimi farkında olmadan kendime acırken bulduğumda ilk tokatı ben atarım.Yazık zavallı vb gibi sözler benim ağzımdan zor çıkar.İnsan ektiğini biçer.Fırtına ekersen kasırga biçersin..Kader denilen döngüye suçu atanlara kıl oluyorum.
Makyaj yapmayı, bakım yapmayı,topuklu ayakkabıları ,zayıf olmayı,  yılda iki defa imaj değişikliği yapmayı , mini etek giymeyi ( ahh bir zamanlar giyerdim), tayt giymeyi (yaz-kış giyerim çok severim),uzun tırnakları (maalesef yıllardır onuda yapamıyorum) çok severim..Ama bir süre beni böyle şıkır şıkır görenler bir sürede makyajsız, soluk benizli, saç baş uçmuş,kilolu,tırnaklar kısa,kırılmış, üstüne öylesine birşeyler geçirmiş görebilir. Genelde kilo alıp kendime kızdığım ve zayıflamaya karar verdiğim dönemlerde böyle olurum. Gençkızken de böyle sık sık dağıtırdım ama kilo almazdım şimdi kiloda eklendi..
Çok kitap okurum,makale okurum ama isimleri çook çabuk unuturum. Aklımda enteresan şeyleri tutarım, geri kalanı silerim.
Yüz hafızam gariptir, isim hafızam yok gibidir. Tanıştığım bir insanı daha sonra hatırlamam, unuturum,yada nereden tanıdığımı bir türlü bulamam.
Dostlarım için herşeyi yapmak isterim koltuk değnekleri ve sürekli ağlama duvarları olmak dışında.
İyi biriyim sanırım ??
Aaa valla yazsam sürer bu...siz bıkmadınız mı okumaktan?
Tüm dostlarımı ebe-sobe için davet ediyorum.Evet beni okuyup ilk yorumları yazanlar özellikle !!!

BEZ BEBEK 2 : MELEĞE BİR KARDEŞ GELDİ JALE !!

1/30/2010

Dün akşam sabahladım. Kızıma yeni bir bebek yaptım. Bu defa bacakları, kolları ve kafası ayrı ayrı yapılıp gövdeye dikildi. Böylece bebeğe hareketlilik kattık, oturabiliyor ve Derin'e sarılabiliyor..
Gövdesini evdeki düz bir kumaştan, kafa, kol ve bacaklarını ise kadife kumaştan yaptım.
Gözleri ve ağzı kalın kaliteli bir polardan kesildi..
Saçları yine aynı pembe ipten..başka bebek yapacaksam farklı bir rengini alsam iyi olacak..

BIKTIM BU CİLDİMDEN DEĞİŞTİRİYORUM ARTIK !!

1/26/2010

Bu nasıl bir cilttir arkadaşlar? ergenlik geçeli çok oldu ama bundan benim cildimin ve hormonlarımın hiiç haberi yok anlaşılan?
Yine dudakla çene arasında iltihaplı sivilceler çıktı. Şimdi deli gibi ne kullansamda kurtulsam bunlardan diye aranıyorum.
NeoStrata kullandım bir zamanlar özellikle bir toniği vardı sivilceye sür anında kurusun !! ama ne pahalı şeymiş o? 30 ml 60 küsur ??
Dermalogica hiç kullanmadım ama pek övülüyor acaba onu mu denesem dedim?
Dr Murad her derde deva diyorlar blmiyorum ki doğru mu?

Eh akne serisi mi iyidir? yoksa yaşlanma ile ilgili serileri mi alınmalı, malum yaş geldi ? derken kafam iyiden iyiye karıştı vaz geçtim hepsinden.

Yavaş yavaş söndüler zaten sivilcelerde,ben bunları araştırırken. Ama tanırım ben bunları, kesin yakında alevlenirler.Onlardan önce ben elimi çabuk tutup bir uzmana danışsam iyi olacak..

BABİŞKO

1/24/2010


Aslında bu Babişko yapılıp sahibine gideli çook oldu.
Ama nedense arşivde bir köşede boynu bükük bekledi.
İzmir'li güzel bir anne oğlu için yapabilirmiyim sormuştu.sonuçta hiç böyle çizgi karakter çalışmadığımdan tedirgin oldum.
Ama deneyince bayada hoşumuza gitti.
Karşınızda tamamen el dikişi ile çalışılmış Babişkooo !!

MİM ; ÇANTAMIN İÇİNDEKİLER ??

1/22/2010



Sevgili Beste'cim beni çantamın içindekileri açıklamam için mimledi.
Bende çok sevdiğim siyah çantamı üşenmeden odamdan alıp koltuğa döktüm. Bu arada koltuk minderlerimi değiştirdiğimi sötlemiştim.İşte bunlar IKEA minderlerim.
İzmir yağmurlu, ben aceleci olduğumdan fotoğrafları çekerken ışıklandırma vb ile uğraşmadım.

Benim çantamda genelde hemen hemen aynı şeyler olur ve aynı şeyler olmaz.Mesela ayna neden yoktur? bilemiyorum. Kocaman kadın oldum hala ayna, makyaj malzemesi taşımayı bilmiyorum.Hoş yanıma aldığımda da işime yaramıyor çünkü daha ayna çıkarıp rujuma bakmışlığım, çıkan rujumuda tazelemişliğim olmadığından rujumda yok.

Fakat bu defa çantamdan ruj çıktı hemde palet.Heyhat ? ayna yine yok ? paletinde aynası olmadığı düşünüldüğünde ben o fırça ile ruju kafamdaki resme göre dudağıma süreceğim herhalde?

İzmir bu kışı da yazı da değişken olduğundan her daim yanımda sevgili güneş gözlüğümü taşırım.

Ve o üzerinde kalem olan mavi şey ise, alerjik burun akması durumunda baş vuracağım kağıt mendillerim..

Dudaklarım sık çatlar maalesef ,çantanın üzerindeki minik yuvarlak şey benim kurtarıcım dudak balsamı hemde ballı, Derin'le sokağa çıkınca bir o bir ben bundan süreriz

Kızımın ve benim kimliğimiz, Derin'in aşı defteri , bir fiş? , bir yırtık kağıt parçası? neden atılmamış acaba?
Ee tabii cüzdanım, otobüs kartım ve bir tükenmez kalem...Ve şimdi görünmeyen ama dışarı çıkarken eklenen iki adet telefon, evin anahtarı ve kırmızı eldivenim..

Ah siz birde Derin'in çantasını görmelisiniz...yok yok..

Hadi bayanlar çantalar foraaa !!!!!

MİM;SİZ BENİM BU HALLERİMİ BİLMEZSİNİZ

1/21/2010


Sevgili adaşım, arkadaşım Zehra Eyas- Cookies beni yaratıcı blog olarak mimlemiş çok teşekkür ederim, onun yazısını okurken çok keyif almıştım, 7 ilginç özelliğini paylaşmış ve inanılmaz can alıcı özellikleri bence. Okurken gözümde Zehra'cım seni canlandırdım :).

Şimdi bende sıra ama düşünmekte lazım..İşin ilginç tarafı bana sorsanız yazdıklarım bile ilginç değil, pekçok insanın bu huyları ,özellikleri vardır.

1-  Çok istememe rağmen hiçbir zaman sportif kıyafetlerim olmadı, spor ayakkabım olmadı.Çok istedim gerçektende ama her alış verişe gidişimde paketlerden her zamanki tarzımda kıyafetler,ayakkabılar çıktı..Ama artık gerçekten istiyorum.Kesinlikle sportif bir kadın olacağım.

2-  Yediğim yemek kötüyse küserim, kimin yaptığı önemli değil, ben yapmışsam kendime küserim,lokantada garsona. Suratım asılır, konuşmam ve kendi kendime sürekli söylenirim. Bu konuda maalesef  hala olgunlaşamadım.

3-  Bazı paranoyalarım vardır yıllardır benimle yaşarlar.Babam alışmıştı, beni böyle kabul etmişti şimdi kocam alıştı beni böyle paranoyak tarafımlada seviyor.Bu paranoyaklıklarımdan bazıları çok katmerli, öyle böle değil. Uykumdan uyandırıp beni ava çıkaracak kadar gerçekçi oluyor, mesela "eve hırsız girdi" paranoyam. Gecenin bir yarısı elimde bulduğum bir sopa,ayakkabı vb ile evde hırsız ararken beni bulabilirsiniz. Yaa öyle aman hırsız girdi diye titremem yatakta.Kalkar evdekileri kurtarmak, kurtaramayacaksamda kanları yerde kalmasın diye hırsıza saldıracak kadar da gözüpekim. Allah kocama sabır vermiş işte..gece yarısı zınk diye uyanınca öğrenmiş adam, "uyu uyu o ses komşudan " , "bana çakı al yatak odamda tutmak istiyorum" taleplerimide "çakı taşımak bulundurmak yasak aşkım" diye beni sakinleştiriyor.Gerçi arada kalkıp kontrol etmek zorunda da kaldığı oluyor evi. Diğer paranoyam ise "kocam eve kadın attı". Gece yarısı kalkıp yine böyle zınk diye evde kadın aradığım olmuştur. Kocamın şaşkın ve gülen bakışları altında ( acaba benim ne aradığımı anlamış mıdır bilemiyorum ?), birazda utanarak kendimi sonunda koltuğa atıp uyanma nedenimi "susadım" diye açıklayabiliyorum.Evi kolaçan etmemi, wc,mutfak,giriş,balkon taramamı daha hiç açıklamadım. Ne bilim o da sormadı...

4-  Bahçemdeki sokak kedilerini hem seviyor hem dövüyorum..Garip bir ilişki, pencereye çıkmalar, eve girmeleri yasak ama söz dinlemiyorlar.Yemek verdiğimde de sıralı yemelerini istiyorum.Kısacası bazen onlara takıyorum, bazende ne yapsalar kızmıyorum, eve girmeleri ve pencere hariç tabii.Çok sorunlu bir ilişki detaylar daha vahim..

5- Bana birşey verin ve bunu sakla deyin ve bence o eşyayı unutun !!.Dolap fukarası evimde bile hala sakladığım ve bulunamayan eşyalarım var. İki yıl önce kocamın yazlık bir şapkasını kaldırmıştım bu sene buldum. İşin kötüsü artık neyi saklamıştım onu da bilemiyorum.Bulunca artık süpriz olacak bize.

6-  Tam bir kırtasiye hastasıyım. Evet arkadaşlar, bana ajanda, kalem, not defteri, kalemtraş, dosya,renkli post it, vb alın çılgınlar gibi mutlu olurum.Ve onları asla kullanmam !! Yıllarca ilkokul arkadaşımın bana verdiği kalemi sakladım. Hala saklı olurdu da eşya tutkumu yok etmek için isteyen bir çocuğa verdim. Ama maalesef bu tutkumu yok edemedim, hala saklıyorum bir sürü defter vb. Derin için bazılarını gözden çıkarmam gerekti, bazı kalemlerimide ama çok ilginç ve piyasada bulamayacağımı düşündüklerimi vermiyorum.Özellikle bilen arkadaşlarımın yurtdışından gelirken bana aldıkları kalemler,kırtasiye malzemeleri duruyor.Ahh onları çok seviyorum, şimdi sakladığım yerden indirip onlara bakasım geldi..

7-   Evet ben bir dırdırcıyım.Her zaman değil ama nadiren dırdırlanırım.Ama takıldım mı bitmiştir. Bozuk plak gibi takılır kalırım. Söylenirim söylenirim kendim bile usanırım kendimden. Ev ahalisi yıllardır çözmüşler bu durumda babamlarda, kocam ve kızımda ortadan kayboluyorlar.Ben duvarlarla konuşup, söylenir sonunda yorulurum. En çok temizlik yaparken yaşıyorum bunu. Evi toparlarkende birden kopabiliyorum, bende şaşıyorum kendime, az önce şarkı mırıldanan sakin kadın ne zaman ağzından köpükler saçan canavara dönüşt? diye. Birgün dikkat evde temizlik yapan cadı var diye tabela asacaklar olacağı bu.
Aman naapim? agresifim asabiyim mazeretim de var :)

Tüm takip ettiklerimi davet ediyorum bu mime..

MİM ; MASA ÜSTÜ TEMA

1/19/2010


Sevgili ECE beni mimlemiş ama ne mimleme? Konumuz masa üstü temaları...
Ama benim masa üstümde bir tema yok iyi mi?
Bir ara koca koca sarı papatyalardı, portakal rengi çok hoşuma gittiği için öylece kaldılar uzunca bir süre sonra yok oldu? nasıl oldu hatırlamıyorum.Ama sanırım ben sildim..
Şimdi klasik mavi ekran laptopum böyle özelliksiz, renksiz boynu bükük ...

Ama koysaydım kızımın bir fotoğrafını koyardım.Mesela üste eklediğimi.
Eh renksiz olmasın yazı diye bu fotoğrafı ekledim ,fena da olmadı ama :) kızımla gezmeyi çok sevdiğimiz yanan ormandan -tabii yanmdan önceki hallerine ait - bir görüntü..

Eşimin bilgisayarlarında ne var? hımmm sanırım onunda teması yok ?
Laptopta yok, diğerinde de yok?? acaba yok mu?
Kalk bak diyenler.. Bu soğukta kalkıp üçüncü kata soğuk ve pis çalışma odasına çıkamam.Hem fena sıgara kokuyordur orası şimdi..
Ama eminim yok teması, yok,yok...

Masa üstünde teması olan tüm arkadaşlarımı davet ediyorum...

KIRMIZI PEÇETE HALKASI YAPTIM

1/17/2010


Bu peçete halkalarını bir arkadaşıma hediye olarak yaptım.
Gümüş temalı olacakken son anda kırmızı oldular.
Dilerim seve seve kullanır hediyesini..

SÜPER KAHRAMAN İNSANA DÖNÜŞÜYOR

1/16/2010

En büyük hayalim bir süper kadın olmaktı.
Evet aynen öyle !!

En büyük hayalimdi süper güçlere sahip olmak. Tatlı Cadının burun kıvırarak yaptıklarına hayranlıkla baktığım o minik yaşlarımdan biraz daha büyüyüp Maya'nın kılık değiştirmesini izlerkenki hayranlığıma varana kadar her daim böyle kahramanlara özenmişimdir.

Her akşam başka bir bölümünün zihnimde canlandığı çok renkli ve aksiyonlu bir hayal dünyam vardı..
Dizi gibiydi, diğer bölümde işler gelişir, zorluklar artar ama süper kız ben süper işler yapardım.

Bunca kahramanlık hayallerinin birinde bile insanları kurtarmamış olmam enteresan aslında..??
O zaman kahraman değilmiydim ben ?
Onca aksİyonda ne olup bitiyordu acaba?
Düşünüyorum..hatırlamak için, gözlerimi kısıp uzaklara dalıyorum..
Süper beni oluştururken nedense hiç süslememiş, karakterini hiç değiştirmemişim. Kapris, kompleks, ego maaşallah gani..
Evet kötüleri gözüme kestirip onları yok etmişim önce,EVET HATIRLIYORUM...

ama sonra birtürlü bitmeyen kötüler beni düşünmeye zorladı..
Öldür öldür bitmiyor kardeşim.Birde olayın diğer yüzü varki kötüler her an kötü değil.Bana kötü olan sana iyi ??
Bu ne acaip bilmece ne gündüz bitiyor ne gece???
Sonuçta hayallerim sarpa sarmaya başladı birgün.
Kahramanımızın kafası karışıktı, evet iyi hatırlıyorum o günü.
Süper ben  düşündüm ve iyi olmak zorunda değilim dedim.
Mademki gücüm var ve mademki hiçkimse salt kötü yada salt iyi değil
Ve sorun sadece güce sahip olmakta..

Ve ben hayalimde o gücün mutak sahibiyim o zaman gücü kullanma sırası bende !!!

Sonuçta süper ben hayalimde herkesi yokedip dünyayı karmaşadan kurtardım.
Ama hayallerimde böylece son buldu..

Ama gelgörki  gerçek hayatta da iyi/kötü bir vücutta yaşıyor.
Şeytanla tanrı gibi..
Ruhumuz her ikisinide kucaklamış, farkında bile olmasak, kötü olmayı istemesekte, kötü bir tarafımız var.

İster kahraman ol ister katil..
İnsan olduğun sürece kahramanlıkta üzerinde iğreti kalacak,
Can almayı tanrı olmaya eş gören ruhuyla katillikte üzerinde iğreti kalacak.

Gerçekte böbürlenecek yanı yok türümüzün. Her hangi bir canlı gibiyiz.
Zerre kadar anlamımız yok kainatta.
Ve bir zerre kadar anlamlıyız.

Tüm inanışlarımız, kurallarımız, değerlerimiz, çarpıklıklarımız, ama herşeyimiz hep bir böbürlenme içeriyor.
Bunca birşey olma derdimizde buradan mı geliyor?

EVLİLİK AŞKI ÖLDÜRÜRKEN SİZ NEREDEYDİNİZ?

1/12/2010


Tutturmuşlar bir şarkı evlilik aşkı öldürüyor.
E güzel kardeşim, madem katil belli neden tutuklamıyorsunuz?
Neden hala katilin peşinde koşuyor bunca adam?
Bu katil öldürürken hem siz ne yapıyordunuz?

"Çocuklardan kafamı kaldıramıyordum ,o ara evlilik aşkı bıçaklamış"
"Kariyerimle ilgileniyordum  duydumki rahmetli..."

Nasılda normal karşılanıyor ölü aşklar..

Evlilik dediğin böyle birşeydir.Öyle kumrular gibi balayı günlerini unutacaksın.
akşam adam eve gelir, yemek hazır mı? evet.Hadi sofraya.Yemek yenir.Kadın sofrayı toplarken adam TV'de haberleri yada maçı izlemeye başlar.
Çocuklar gürültü yapıyorsa baba anneyi uyarır rahat dinleyemediği için TV'yi.
Anne çocukları uyarır babanız TV izliyor yavaş.
Yatma saati çocuklar odaya,
Baba yorgun eyvallah bende erken yatıyorum.
Anne mutfağı temizleyip yatacak.

Aşkı öldüren zihinlerimizdeki bu monoton davranış kalıpları..
Evlilik neden değil, maalesef harcanan.

Birşeylerin yürümesi için doğal olarak bazı ödünler veririz.
İki farklı kişilik geçinmek için yalnızken yaptığı bazı şeyleri yapamayabilir, kendince ödünler verebilir.

Ben çabuk kızarken, kızamıyorum, gülümseyerek sıkıntımı farklı bir şekilde ifade ediyorum mesela.Bu bir ödün olabilir. Kızıp köpürüp başka sıkıntılarımın acısınıda çıkarabilirdim.

Bazı zevklerimden de ödün verebilirim.Bazı takıntılarımdan da..Evi dağıttığında ona uyabilirim.
Kahvesini döke döke odasına giderken lekelere bakım gülümseyebiliyorum mesela..
Gezmelerde bana katılmamasınıda artık aştım.Kendimce bir yol buldum, beklentimi azalttım.

Ama bazı şeyler varki benim için olmazsa olmaz. ama açık konuşmam gerekirse ben bunların başkaları için olmazsa olur olmasını da fazla anlamıyorum.

Bana güzel sözler söylemesi, işvelerime karşılık vermesi,oyunlar oynaması, ateşimi her zaman harlı tutması ve ateşini harlı tutmak istediğimde karşılık vermesi,gözlerindeki arzu,dudaklarındaki bal...

Çok ciddi devlet meselesinden, çocukluğumuza-çocuğumuza,oradan gelecek hayallerine ve saçma sapan geyiklere kadar benimle sohbet etmesi

Bunlar benim için ödün veremeyeceğim şeyler.
Bunlar olmadıktan sonra varsın evimi temizlememe yardım etmiş? camları silmiş?yemek yapmış? çocuğu uyutmuş...
Diğerleri yoksa eğer, bunları aşçı,hizmetli,dadı da yapar.

Hayatınızda yanınızda kimin olmasını istediğiniz, kadın olarak ne istediğinizle de ilgili.
Ben aşkımı öldürecek evliliği yaşatmam.
Hele ki gençken !!
Kaldıki ben kadının her zaman ve her yaşta KADIN, erkeğinde ERKEK olduğuna inanırım.
Herkesin güzel söze,tatlı dile,yumuşak dokunuşlara ihtiyacı var.Diğerleri süslemesi, eklentileri..

Kısacası evlilikte beklentimi azaltayım diye düşünen arkadaşıma sözüm;
Beklentin kadın olduğunun hissettirilmesi ile ilgili ise ve sen o beklentini azaltmayı düşünüyorsan vay haline!
Yel değirmeni ile savaşacaksın, dikkat et.
Ama cesaretin yok karşılaşmaya gerçeklerle ve sen yinede çaba göstereyim kendimce diye kendi benliğini kafese kapatmaksa derdin.Kolay gelsin.

Su yolunu bulur sen ne dersen de ne yaparsan yap o doğadır, senin ,çevrenin yapay düşünce tarzı onun yolunu durduramaz.
Gün gelir sel olur yatağına kurduğun o derme çatma evlilik budur çatılarını yerle bir eder.

Hepinize aşk dolu bir kucak dilerim..